Kapsül 60-30: Kapsül Gardırobun Dönüştürücü Gücü
- Selen Baranoğlu
- 15 Kas
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Kas
Fiziksel kalabalığın her zaman zihinsel tükenmişliği tetiklediğini söylemişimdir. Etrafınızdaki fiziksel alan ne kadar karmaşık, ne kadar kaotik ve sıkışık ise zihniniz ve ruhunuz da aynı enerjiyi çeker. Bu durum ise kısır bir döngüye yol açar.
Zihinsel ve ruhsal olarak sıkıştığınızda çareyi daha fazla satın almakta bulursunuz genellikle; çünkü kolay ve hızlı ulaşılan seçenek her zaman budur.
Tüketim dünyasının gerçeklerine hoş geldiniz!

Öte yandan gardıroplarımızın tüm ev içinde ayrı bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum çünkü çoğumuz için gardıroplarımız dışarıya gösterdiğimiz imajımızın merkez üssü.
Giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız markalar, seçtiğimiz renkler... hepsi bizim hakkımızda bir şeyler anlatır dış dünyaya. Fakat bazen buna o kadar kaptırırız ki kendimizi iç dünyamızda gerçekten kim olduğumuzu unuturuz. Neyle rahat ettiğimizi, gerçekten ne istediğimizi fark etmez hale geliriz. Buna "fazlalıklar arasında bilinç kapanması" diyorum ben.
Gardırop kapaklarını açtığımızda üzerimize yığılan giysiler ve tıka basa dolu raflar arasında "giyecek hiçbir şeyim yok" cümlesini kurmak bana göre bir bilinç kapanmasından başka bir şey olamaz.
Bu döngünün bize kendimizi nasıl hissettirdiğini hepimiz biliyoruz. Bu döngüden çıkıp, bilinci yeniden uyandırmak için belli yöntemler ve uygulamalar var. Bunlar arasında en sevdiğim, kapsül gardırop uygulaması.
Yaşamda sadeleşmeyi bir yaşam felsefesi olarak içselleştirmeye başladığım dönemde kapsül gardırop kavramıyla tanıştım. Project 333’ü uyguladım—3 ay boyunca 33 parça kıyafet. Öğretici bir deneyimdi, ancak 3 ay bana hep biraz uzun geldi. Bu üç aydan biri mutlaka bir mevsim dönüşüne denk geliyordu ve seçtiğim parçaları hava koşulları nedeniyle genellike değiştirmek zorunda kalıyordum. Bu yüzden kendime daha esnek bir model oluşturdum:
Kapsül 60-30
2 ay boyunca sadece 30 parça kıyafetle yaşamak… Kapsül 60-30, iki ay boyunca yalnızca 30 parça kıyafetle yaşama deneyimini anlatan sadeleşme pratiğidir.
Hayır, bu internette dolanan bir “minimalizm oyunu” değil.
Bu, kendi yaşamına daha dikkatli bakmanın, kendini tanımanın ve tüketim alışkanlıklarını dürüstçe izlemenin bir yolu.
Eğer kurumsal hayatta çalışmıyorsanız veya işinizi evden götürüyorsanız genellikle iki ay içinde giydikleriniz 30 parçayı bile bulmaz fakat buna rağmen her sabah sıkışık bir gardıropla karşı karşıya kalırsınız. Dolayısıyla, bu uygulamadaki asıl "challenge" yani zorlayıcı kısım 30 parçayla yaşamak değil; önce o 30 parçayı "seçmek" ve sonra da geri kalanların hepsini gardıroptan "çıkarmak".
Kapsülün Amacı Ne?
Kapsül 60-30, dolabındaki kıyafeti azaltmaktan çok daha büyük bir farkındalık yaratır aslında. Neler mi? Mesela;
Bilinçli tüketim refleksini uyandırmak: Yeni bir şey alırken “Gerçekten buna ihtiyacım var mı?” sorusu artık otomatikleşir.
Sahip olduklarının ağırlığını ve varlığını fark etmek: Gardırobundaki kıyafet fazlalığını görünce tüm o kıyafetlerin bakımı, korunması, bir yerden bir yere taşınması konusunda da ne kadar gereksiz iş yaptığını fark ediyorsun. Ayrıca aslında ihtiyacın olan her şeye sahip olduğunu görüyorsun.
Daha az ile daha huzurlu olma ihtiyacını görünür kılmak: Ferah bir gardırobun verdiği hafifliği deneyimlediğinde, kalabalıkların seni nasıl yorduğunu daha net fark edersin ve bir daha aynı döngüye girmek mi? "Teşekkürler, ben almayım!" dersin.
Kendinle yüzleşmek: Kapsül gardırop yalnızca kıyafeti azaltmaz; alışkanlıkları, duygusal boşlukları, satın alma gerekçelerini de açığa çıkarır. Sonra bir bakmışsın aslında elinde 3 tane olmasına rağmen gidip de 4. siyah kot pantolonu alma sebebin ihtiyaçtan değilmiş, sinirdenmiş mesela...
Bu aslında bir tür “sade yaşam farkındalık pratiği”.
Sadeleşmek BELKİ ÖNCE EŞYA İLE BAŞLAR ama asla orada bitmez.
Bu deneyim, insana kendi ihtiyaçları, sınırları ve konfor alanına dair çok şey öğretiyor.

Nasıl Yapılıyor? 60 gün–30 parça
30 parçayı belirliyorsun.
Bunların içine iç çamaşırların, çorapların, antreman kıyafetlerin veya özel bir gün olacaksa (bir düğün gibi) oraya giyeceğin kıyafet DAHİL DEĞİL!
Çantaların, güneş gözlüklerin, ayakkabıların, fularların, dış kıyafetlerin (mont, kaban gibi) DAHİL!
Geri kalan her şeyi dolabın dışına çıkarıyorsun.
Hurca, kutuya, valize… koyuyorsun, sen bilirsin. Gözden uzak olsunlar.
Önemli olan: Gözünün önünde sadece kullanacağın parçalar kalıyor. Bu, düşünme sistemini de sadeleştiriyor. Göz ne kadar az seçenek görürse, zihin o kadar rahatlıyor.
Tam 60 gün boyunca seçtiğin kıyafetleri giyiyorsun. Seçtiklerin dışına çıkmıyorsun.
Bu Deneyimden Ne Öğrendim?
Bir kere kapsül gardırop uygulaması bana “az parça ile şık olmayı” öğretti, hatta daha şık olmayı öğretti. Sadeliğin zarafetinden gelen o sessiz şıklık benim için vazgeçilmez. İyi giyinmeyi, şık olmayı ve kıyafetlerime özenmeyi severim. Kapsül gardırop ile bunun normalden çok daha kolay olduğunu fark ettim.
Aynı zamanda...
Duygusal alışverişi, konfor alışkanlıklarımı, kaçış noktalarımı fark ettirdi bu uygulama bana. Daha önce fark etmediğim bazı şeyleri ilk kez o 60 günde gözümün içine soktu. Nelerdi bunlar?
1. Fazlalık aslında eşyalarda değil, alışkanlıklardaymış
Dolabımdaki fazlalıklar, zihnimdeki fazlalıkların aynasıymış.
Sürekli “daha fazlasını” istemenin, aslında içimdeki eksikliğin sesi olduğunu fark ettim bu uygulama ile. Ve bu eksiklik genellikle bir şey üretmekle, bazen yarım kalmış bir meseleyi çözmekle, bazen de bir korkunla yüzleşmekle geçiyor; daha fazla kıyafet satın almakla değil.
2. Konfor alanı sandığım şey aslında konforsuzlukmuş
Çoğu zaman alıştığımız kalabalığı “normal” sanıyoruz. Sanki tıka basa kıyafetle yaşamak, kıyafet yığınları arasında sürekli aradığımızın peşine düşmek olması gerekenmiş gibi geliyor.
Kapsül gardırop ise bu normali kırıyor.
İlk birkaç gün biraz zor geçiyor, ama sonra insan şunu fark ediyor: Asıl zor ve rahatsız edici olan kalabalıkmış, sadelik nefes aldırıyormuş.
3. “Seçmek” en güçlü sadeleşme pratiğiymiş
Her seçtiğim parça bana şunu öğretti: Bir şeyi seçmek, onlarca şeyi bilinçli olarak bırakmak demekmiş.
4. Azın içindeki özgürlük gerçekmiş
Gardırobum ferahladıkça, zihnim de ferahladı. Kıyafet seçmek ve bir yere çıkarken pratik bir şekilde hazırlanmak ayrı bir keyif oldu. Zamanımın büyük bir kısmını geri kazandım, diyebilirim.
5. Kendime yönelik bakışım değişti
Önceleri sahip olduklarımın tarzımı yansıttığını düşünürdüm fakat kapsül gardırop uygulamasından sonra fark ettim ki, asıl sürekli elimin gittikleri ve seçtiklerim beni anlatıyormuş. Tüketim değil farkındalık; kalabalık değil sadelik huzur veriyormuş.
6. Cesaret edemem sandığım şeyi yapabiliyormuşum
Kapsül gardırop aynı zamanda bir özgüven pratiği. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum çünkü cesaret edemeyeceğinizi düşündüğünüz şeyi yaptığınızda kendinize "aferin" diyorsunuz. Mükemmel olmak zorunda değil sonuç, önemli olan bunu denemek. Bu gayret bile, özgüven artışı demek.
“Ben daha azla da iyi hissedebilirim” demek…
“Her şeyim olsun” baskısından kendini özgürleştirmek demek.
İşte gerçek dönüşüm burada başlıyor.
Kapsül Gardırop Bir Dolap Düzeni Değil, Bir Zihin Düzeni
Gardıropta sadeleşme aslında şunu fark ettiriyor: Hayatımızın her alanında fazlalıklar varmış. Eşyalarla başlamak, aslında zihni sadeleştirmenin bir provası. Dolap ferahlıyor, zihnin ferahlıyor.
Kararlar kolaylaşıyor, ihtiyaçlar netleşiyor. E sonuçta haliyle, insanın kendisiyle ilişkisi de güçleniyor.
Ve belki de en güzeli bir anda şunu fark ediyorsun — “Ben gerçekten bu kadarıyla mutluyum"
Ve son olarak...
Eğer bu deneyimi merak ediyorsanız, durmayın, hemen başlayın.
Kaybedecek bir şey yok.
Kombinlerinizi de sosyal medyada #kapsül6030 etiketiyle paylaşırsanız, birbirimize ilham oluruz, bunu uygulayanlar olarak.
Belki de hep birlikte daha sade, daha özgür bir gardıroba ve daha dingin bir zihne doğru önemli bir adım atmış oluruz.





Yorumlar