Sadeleşme Yolculuğu: Hayata Yer Açmak
- Sevil Eken Ünlü
- 20 Haz
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Haz
Azaldım, Hafifledim, Çoğaldım
Epiktetos der ki: “Hayat gerçekten basit, biz onu karmaşıklaştırıyoruz.” Peki, gerçekten de bu karmaşayı yaratan biz miyiz?
Her şeyin fazlasının kıymetli sayıldığı bir çağda yaşarken; daha çok bilgi, daha çok eşya, daha çok başarı, daha çok iş, daha çok karmaşa ama tüm bu “fazla”ların içinde hep bir şeyler eksiliyordu: Dinginlik, huzur, içsel denge.

Benim için sadeleşme, başlangıçta sadece fazla eşyalardan arınmak gibiydi ama bu yolculuk bana gösterdi ki sadeleşme, yalnızca eksiltmek değil; özüne yaklaşmak ve hayatıma gerçekten neyin değer kattığını fark edebilmekmiş. Yani hem dışsal hem içsel bir dönüşüm…
Sadeleşmeyle tanışmam 2019 yılında Selen Baranoğlu’nun Bana Bir Sade-Hayata Yer Aç kitabıyla başladı. Bir yanım “Bu bana zor” derken, bir yanım merakla “Bir denesem mi?” diyordu. Ardından diğer kitaplarını okudum, paylaşımlarını takip ettim. Derken 2023 Şubat ayında Yaşamda Sadeleşme Dönüşüm Eğitimi 'ne katıldım.
Ve böylece yeni bir yolculuğun, hatta sihirli bir hayatın kapıları aralandı.
Fazlalıkları Geride Bırakmak
Artık hayatımdaki yüklerden kurtulma zamanı gelmişti.
Bir iş planı listesi oluşturdum ve başladım.
Bir gün dolabımı açtım: Kutular, kıyafetler, kullanılmayan eşyalar... Her biri geçmişten kalma bir alışkanlık gibiydi. “Kendime gerçekten ne katıyor?” diye sormaya başladım. İhtiyacım mı vardı, yoksa sadece bir istekle alıp kenara attıklarım mıydı?
Başlangıçta vedalaşmak biraz sancılı oldu.
Zorlandıklarım için 6 Ay Kuralı nı uyguladım. Bu kurala göre, eğer bir eşya altı ay boyunca hiç kullanılmamışsa, muhtemelen artık hayatınızda bir yeri yoktur. Bu sayede daha kolay vedalaştım. Bu yöntem bana çok iyi geldi, sadeleşme yolculuğunda size de tavsiye ederim.
Sadece kıyafetlerle değil, evdeki her alanda bu sadeleşmeyi uyguladım. Fakat bu tek seferlik bir süreç değil — yılda en az iki kez yapılmalı bence çünkü sadeleşme bir “olma hali” değil, bir yolculuktur özünde.

Fiziksel fazlalıklarla vedalaştıkça, zihnimde de bir boşluk oluştu, ama bu boşluk korkutucu değil, ferahlatıcıydı. Eşyaları azalttıkça hafifledim. Geriye kalanlar artık benim için çok daha anlamlıydı. Bu sadeleşmeyle birlikte evde sadece alan değil, enerjim de yeniden artmaya başladı. Her boşalan çekmeceyle birlikte içimde bir şeyler kıpırdadı: Yeni düşünceler, yaratıcı fikirler, dinginlik…
Hayatımda alan açtıkça üretmeye, ürettikçe kendimi yeniden tanımaya başladım.
Zihinsel Kalabalığı Azaltmak
Uzun süre zihnim hep meşguldü. Bitmeyen listeler, başkalarının beklentileri, geçmişin ağırlığı, geleceğin belirsizliği…
Sonra bir gün durdum ve sordum: “Bu düşünce bana gerçekten hizmet ediyor mu?” Bu soruyla bazı düşünceleri serbest bırakmaya başladım.
Kontrolümüz dışında gerçekleşen olaylara müdahale etmeye çalışmak, bize daha çok yük oluyor. Hayat yolculuğunda bunu fark ettiğinizde, sonrasında sadece kendi kontrolünüzde olanlara yönelmeye başlıyorsunuz. İşte gerçek zihinsel sadeleşme burada başlıyor.
Her “hayır” deyişim, bir “kendime evet”ti. Hayır demenin altında yatan nedenlerle yüzleşip, bunu pratiğe döktüğümde içimde daha çok yer açıldığını fark ettim. Zamanımı daha bilinçli yönetmeye, kendime alanlar açmaya başladım.
Zihnimde açılan bu alan, sadece sessizlik değil; düşünceye, üretime ve sezgilerime yer açmak, alan tanımak oldu. Bu sessizlikte iç sesimi daha net duydum. Yeni fikirler, uzun süredir unuttuğum hayaller geri geldi. Artık sadece düşünmüyor, seçiyor ve yön veriyordum. Bu benim için gerçek bir zihinsel üretkenlikti.
Dijital Dünyadan Geri Çekilmek
Telefonumla olan ilişkimi sorguladım. Önceleri sabah gözlerimi açar açmaz elimdeydi. Gece yatmaya giderken hâlâ elimdeydi. Bildirimler, kıyaslamalar, sonsuz içerik akışı…
Bir gün bazı uygulamaları silmeye karar verdim ve sildim. Bildirimleri kapattım. Sosyal medyada takip ettiklerimi yeniden düzenledim. Özellikle tüketime yönlendiren hesaplara veda ettim.
Başta huzursuzluk hissettim, ama sonra... Yine o sessizlik geldi. Boş kalan zamanlarda kendime yer açıldığını fark ettim. Kitap okudum. Yazdım. Durdum. Nefes aldım. Ve ilk defa dijital değil, gerçek bir bağ kurdum kendimle.
O boşlukta, başta huzursuzluk sandığım şeyin aslında ilham olduğunu fark ettim. Düşüncelerime yer açıldıkça, içimden yazmak, üretmek, paylaşmak geldi. Sadeleşmek eksiltmek değilmiş; içimde saklı kalanları gün yüzüne çıkarmakmış. Tüketimin gürültüsü azaldıkça, yaratıcılığımın sesi duyulur oldu.
Gerçekten Değerli Olan Ne?
Bir noktada kendime şu soruyu sordum: “Neye gerçekten değer veriyorum? Benim yaşam amacım ne?” Bu kolay bir soru değildi. Yıllarca başkalarının doğrularına göre yaşamıştım ama sadeleştikçe değerlerim berraklaştı:

*Samimiyet,
*Yavaşlık
*Sadelik
*Farkındalık
Artık her yere yetişmeye çalışmıyorum. Az ama öz yaşıyorum.
Bu berraklıkla birlikte artık neye “evet” diyeceğimi, neye zaman ayıracağımı daha iyi biliyorum.
İçimde taşıdığım değerler, günlük yaşamımın pusulası haline geldi. Bu da bana sadece yön değil, ilham da verdi. Her sade karar, bir içsel üretim gibi.
Sessizliğe Yer Açmak
Tüm bu süreçte zihnimi sadeleştirmek, belki de en zoru oldu.
Düşünceler hep vardı. Onları susturmak mümkün değildi ama fark etmek mümkündü.
Meditasyon ve yoga ile tanıştım. Gözlerimi kapatıp sadece nefesime odaklandım.
O anlarda zihnim yavaşladı. Her düşünceye tutunmak zorunda olmadığımı öğrendim. Başta zor oldu ama günlük rutinime yerleştikçe, hayatımın bir parçası hâline geldi.
Sessizlik önce garipti, sonra en iyi arkadaşım oldu. Ve fark ettim: Sessizlikte kalan her boşluk, aslında içsel zenginliklerle doluydu. Bedenimi dinledim, iç sesimi duydum, farkındalıkla yaşamaya başladım. Sessizlik artık sadece bir durak değil, üretken bir alan — düşüncelerimin ve sezgilerimin filizlendiği bir bahçe gibi.
Ve Sonunda...
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabında çok sevdiğim bir sözü vardır:
“Hayatımın başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım. Oyalanacak durumum yoktu. Ezberlemiş olduğum bütün şiirleri okumalıydım, bütün kavgalarımı çıkarmalıydım, bütün kuruntularımı ortaya dökmeliydim.”
Benim için bütün bunlar 42 yaşından sonra başladı. Yani demem o ki, hayatta birçok şey için geç kalınmış değildir.
Bu sadeleşme yolculuğum hâlâ devam ediyor ve artık her fazlalıktan arındıkça kendime biraz daha yaklaşıyorum.
Görünürde eşyaları azalttım, ama aslında yüklerimi bıraktım. Zihnimi arındırdım, ama aslında kendime alan açtım. Sadeleştikçe eksilmedim, çoğaldım.
Bu satırlar belki senin için de sadeliğe doğru bir adım olur...
Comments