top of page

Yorgun Kalpler için Dinlenme Notları

Güncelleme tarihi: 13 Nis

Yorgun kalpler için dinlenme notları

 

Son zamanlarda sen de yorgun hissediyor musun kendini?

Bunu kendimize yüksek sesle söylemek bazen dünyanın en zor şeyi gibi gelir çünkü yorulmayı yenilmek olarak görürüz. Sanki her gün koşturup durduğumuz yarıştan diskalifiye olmuş veya üzerimizdeki görevleri yerine getiremediğimiz için yetersiz kalmış gibi hissederiz kendimizi eğer “yoruldum” dersek.

 

Oysa yüksek sesle “yoruldum” diyebilmek, kendine “dinlenmek” için alan açmanın ilk adımıdır.

 

Bu aralar veya belki çok daha öncesinden başlayarak, ne kadar yorulduğunun farkında mısın peki? Sadece bedensel bir yorgunluk değil kastettiğim, kalbin de yorulmuş olabilir, zihnin de…


Düşünceler zihninde hiç durmadan dönüp duruyor ama hiçbir yere varmıyorsa ve içinde kabaran duygular çözümsüz sorulara dönüşüyorsa, vicdanın kalbine ağırlık yapmaya başladıysa ve ruhun artık sadece biraz dinginlik arıyorsa belki de kendine yüksek sesle “yoruldum” demenin vakti gelmiştir.

 

Geceleri zor uyuyor ve sabahları dinlenmeden uyanıyorsan, her gün yaptığın rutinlerin sana ağır gelmeye başladıysa, nefes alırken tıkanıyorsan belki de kendine yüksek sesle “yoruldum” demenin vakti gelmiştir.

 

Ben de tam olarak böyle hissediyorum bu aralar. Ve bu yazıyı hem kendime hem de benim gibi hissedenlere yazmak istedim.

 

Yorgunluğun Sesini Duyuyor muyuz?

 

Bazen çok sessizdir o ses. Sabah alarm çaldığında içinden yükselen derin iç çekişlerde, çocuğunun "anne" deyişine cevap verirken sesine eşlik eden bıkkınlıkta, akşam sofraya oturduğunda bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğin ama bir türlü de adını koyamadığın o hâlde kendini gösterebilir.


zencefilli limonlu çay

Bazen çok fazla düşünmekten, çok fazla sorumluluktan, görünmeyen yükleri taşımaktan gelen bir ağırlık…

Bazen hiçbir şey yapmadan bile hissedilen tükenmişlik hissi…

Bazen kalbin dinlenmek istediği ama hızla atmaya devam ettiği zamanlar…

Bazense yediğin lokmanın lezzetini duyumsayamadığın anlar…

Bu yorgunluklar öyle sessizce birikir ki, çoğu zaman fark etmeyiz bile.


Yorgunluk elbette sadece somut olarak kendini göstermez; bazen zihnin, bazen ruhun yorulur üzerindeki yükleri taşımaktan.


Hep güçlü olmaya çalışmaktan, sürekli yetişmek zorunda hissetmekten, görünmeyen ama ağır bir yük gibi sırtına çöken "sorumlu olma" halinden yorulmadın mı sen de?

 

Böyle zamanlarda bedenimiz, kalbimiz, zihnimiz ve ruhumuz bize sinyaller gönderir aslında, onu fark etmemiz, duymamız için. Fakat o kadar hızlı koşarız ki, fark etmek için yavaşlayamayız bile.


İşte tam bu noktada biraz yavaşlamak, biraz frene basmak ve içeriye kulak vermek gerekir. Peki frene nasıl basacağız? Bunun için kendimize soracağımız çok basit bir soru var: Gerçekten neye ihtiyacım var?


Ben de bir süredir kendime dönüp, “Gerçekten neye ihtiyacım var?” diye sormaya çalışıyorum. Çoğu zaman cevabı basit oluyor: Dinlenmek.

 

Ama…

 

Dinlenmek Ne Değildir?

 

Dinlenmek, ne yazık ki, çoğumuzun sandığı gibi ekran karşısında geçen saatler, sosyal medyada kaybolmak ya da televizyonlardaki dizi maratonları değil. Böyle anlar geçici bir süreliğine, var olan kaos ortamından kaçış sunabilir bize belki ama geride bir dolu zihinsel yük ve daha da derinleşmiş bir yorgunluk hissi bırakır. Bu tür oyalanmalar bedenimizi hareketsiz kılarken zihnimizi susturmaz, hatta çoğu zaman daha da yorar.

 

Dinlenmek yapılacaklar listesini ertelemek de değildir. Ertelemek belki geçici bir rahatlama sağlar, ama zihnin arka planında yetişmeyen işlerin fısıltısı devam eder. Bu yüzden çoğu zaman fiziksel olarak bir koltukta oturuyor olsak bile zihinsel olarak hala koşar haldeyizdir.

 

Ve dinlenmek sürekli “verimli olmaya” çalışmakla da çelişir. Kendini dinlenme aralarında bile bir şeyler “başarma” baskısı altında hissediyorsan – örneğin bir meditasyonu bile “tam yapmalıyım” düşüncesiyle yapıyorsan – aslında hala aktif bir haldesindir. Bu da gerçek bir dinlenme hali yaratmaz, sadece yeni bir görev daha eklemiş olursun kendine.

 

Gerçek dinlenme hiçbir şey “başarmaya” çalışmadan, hiçbir yere “yetişmeye” uğraşmadan sadece var olarak geçirilen anlarda saklıdır.

 

Gerçek Dinlenme Neye Benzer?

 

Gerçek dinlenme, bedenini yavaşlattığın ve zihnine biraz sessizlik sunduğun küçük anlarla başlar.

 

Bir bardak sıcak çayın buharını izlemek…

Camdan dışarı bakarken zihninden geçenleri tutmadan akmasına izin vermek…

Kısa bir yürüyüş sırasında doğadaki seslere kulak vermek…

Sadece “şu an” da olmayı denemek…

arkası dönük kadın

Gerçek dinlenme, bazen nefesini izlemek kadar basit olabilir aslında. O anda hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını hatırlamak ve kendine bunu hatırlatma izni vermek öyle önemli ki, çünkü bazen asıl yorgunluk, kendimize hiçbir şey yapmadan durmaya bile izin vermediğimiz bir zihin halinden gelir.


Boş boş tavanı izlemek bazen dinlenmektir. Aylaklık yapmak da öyle... Tabii günümüzde tüm boşluklardan korktuğumuz için her anımızı bir şeylerle doldurmaya çalışıyoruz hemen. "Dinlenirken bile çalışayım" modundan çıkamıyoruz.

 

Bir başka gerçek dinlenme şekli ise kendinle yargısızca oturabilmektir. Ne hissettiğini, neye ihtiyacın olduğunu dürüstçe ve kendini yargılamadan fark edebilmek öyle mühim ki. “Bugün gerçekten iyi değilim” demek mesela… Ya da “Şu an hiçbir şey yapmayacağım çünkü buna hakkım var” diyebilmek, gerçekten de kendimize izin verdiğimiz şeyler mi?

 

Gerçek dinlenme kendinle barışık olduğun bir durak gibidir yani. Koşmayı bıraktığın, başkalarının sesini kısıp, kendini duyduğun, bir süreliğine bile olsa o “yetişme” hissinden çıktığın bir durak…

 

Ve en önemlisi, gerçek dinlenme dış dünyanın sessizliğinden çok, iç dünyanın huzuruyla ilgilidir.

 

Mesela bu aralar bana en iyi gelen dinlenme şekli sessizlik ve doğa. Sabah uyanınca hiç kimseyle konuşmadan bir süre yalnız kalmak ve bahçeye çıkıp biraz yürümek, öyle iyi geliyor ki. Bir de gün içinde kendimi kısa süreliğine bazı “görevlerden” azat ediyorum. Bırakmaya gönüllü oluyorum yani.


Mükemmel olmaya değil, hatta iyi bile olmaya değil sadece olduğum gibi olmaya razı geliyorum böyle anlarda. Bu şefkat, ancak benden bana gelebilecek bir şefkat.

 

Önemli olan kendinle yakınlaşabileceğin ve kendi sesini duyabileceğin anların içine girebilmek.

 

Gerçek bir nefes almak.

Kısa bir yürüyüş.

Sessizce kahve içmek.

Telefonu birkaç saatliğine kapatmak.

Hiçbir şey yapmadan bir süre camdan dışarı bakmak.

Kimi zaman yazmak, kimi zaman dua etmek.

Ve bazen sadece susmak.

 

Ben bunları bir “izin” gibi görüyorum: Kendime, içime, ruhuma verdiğim küçük izinler.

 

Küçük Bir Davet

 

Eğer sen de bu aralar yorgun hissediyorsan, bedenin kadar kalbinin de dinlenmeye ihtiyacı varsa, ruhun biraz dinginlik arıyorsa ve belki de uzun süredir ilk defa gerçekten içinden gelen bir “yavaşla” çağrısı duyuyorsan…

 

Sana küçük bir davetim var.

 

Bazen dinlenmek bir etkinlik değil, kendine bir şeyleri hatırlatma biçimidir. Neleri hatırlatmaya ihtiyacın var kendine? Kendini yeniden duymayı mı? ihtiyaçlarını fark etmeyi mi? Yoksa hayatın karmaşası içinde biraz yavaşlamayı mı?

Belki de hepsini...

 

İşte tam da bu niyetlerle Dönüşüm Atölyeleri kapsamında kısa ama derinlikli bir alan açmak istiyorum sana. Derin Bir Nefes- Dinlenmeye İzin Ver adını verdiğim bu buluşmada, iki saat boyunca bedenimizi, zihnimizi, kalbimizi biraz rahatlatacağız.

Birlikte yavaşlayacağız.

Birlikte nefes alacağız.

Ve belki en önemlisi kendimize iyi gelecek bir sessizliğe alan açacağız.


Kendi kendime yapacağım bu yavaşlama ritüellerini bu sefer beraber yapalım istedim.

 

Eğer bu çağrı sana dokunuyorsa, detaylara buradan ulaşabilirsin.

 

Yorgunluğumuzun biraz olsun hafiflemesi dileğiyle...

Comentários


bottom of page