Fazlalıkların Bedeli
Bir gün gardırobumu düzenlemeye karar verdiğimde, o ana kadar hiç farkında bile olmadığım bir gerçekle yüzleştim: Gardırobumdaki kıyafetlerimin çoğunu ya yıllardır kullanmamıştım ya da varlıklarını unutmuştum. Askılarda ve çekmecelerde kullanılmadan duran her bir kıyafet veya aksesuar bana çok önemli bir şey hatırlattı: Yapmadığım planlar, hiç gitmediğim seyahatler ve gereksiz harcadığım paralar.
O an fark ettim ki hayatımdaki fazlalıklar yüzünden sadece fiziksel değil, duygusal ve ekonomik olarak da üzerimde bir yük taşıyordum. O fazlalıkları azaltıp eledikçe ve yaşantımı sadeleştirdikçe sadece evimdeki alanım değil yaşantımla ilgili zihinsel olarak kafaya taktığım kaygılar da hafifledi.

Bu farkındalığı bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce yaşamıştım. İki çocuklu hayatın başlarındaydım ve hayatım karmakarışıktı. Evimin içindeki eşya yığınlarının arasına sıkışmış bir şekilde hayatı en iyi haliyle yaşamak için çırpınıyordum. Fakat tüm çırpınışlarım boşa gidiyordu. İşin daha da kötüsü neden böyle olduğunu bir türlü anlamıyordum.

Bir uçtan ben hayatımı düzene sokmaya çalışırken sanki diğer uçtan benim yaptığım her şey bozuluyordu. Bir yandan inşa etmeye çalıştığım yeni bir hayat, öte yandan temelden sallanarak sürekli yıkılan bir hayat. Neyin neden olduğunu anlamadığım o dönemler, sanırım hayatımda en zorlandığım süreçlerdi çünkü ortada size sıkıntı yaşatan bir durum var, bariz, fakat bu durumun nereden türediğini, köklendiğini bir türlü bulamıyorsunuz.
Gerçekten büyük iç sıkıntısı ve huzursuzluk sebebi…
Hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde zorlanıyoruz.
Bu zorlanma bazen hayatımıza yeni biri girdiğinde, bazen var olan biri gittiğinde, bazen yeni bir kazanımla, bazense beklenmedik bir kayıpla ortaya çıkabilir. Yeni çocuk sahibi olmak, evlenmek, ayrılmak, ölüm kaybı yaşamak, yeni bir işe girmek, hali hazırdaki işten ayrılmak… tüm bu yaşam olayları özünde bize alışılmadık yeni bir kapı aralayan ve konfor alanımızdan çıkmamıza yol açan doğal yaşam durumları. Fakat her ne kadar doğal desek de bu tarz durumlara uyum sağlamak hep belli bir süreç gerektiriyor ve o sürecin içinden geçerken de yeniye alışmanın sıkıntısı içine düşüyoruz.
Böyle zamanlarda kaçış kapımız kısa süreli hazlar oluyor maalesef. İçimiz sıkıldığında hiç acıkmasak bile gidip kocaman bir çikolatalı yaş pastayı yiyebiliyor, hiç ihtiyacımız olmasa bile gidip pahalı bir saat alabiliyor veya kendimizi uyuşturmak adına bize zarar vereceğini bile bile haz verici, uyuşturucu maddelere yönelebiliyoruz. Hal böyle olunca, bir yandan yeni duruma uyum sağlamaya çalışırken bir yandan kendimizi çok daha büyük sıkıntıların içine atıyoruz.
İşte bu sıkıntılardan biri de tüketim bağımlılığı. Her bağımlılık gibi arkasında yatan duygusal bir boşluk var muhakkak. O boşluklar inkar edilip halı altına süpürüldükçe bağımlılık seviyemiz de artıyor ve bir yerden sonra hayatımız eşya yığınları, zihinsel yükler, ekonomik darlık ve bir türlü gerçekleşmeyen planlar arasında kaybolup gidiyor.
Ben bu yazıda daha çok fazlalıkların hayatımıza getirdiği ekonomik yüklere odaklanacağım.
Fazla Eşyaların Gizli Maliyeti
Bir danışanımla sadeleşme üzerine çalışırken bana bir şey itiraf etti: Her ay, depolama alanı için yüksek bir kira ödediğini söyledi. Kendi oturduğu evi dışında daha önceden oğlunun yaşadığı stüdyo tipi bir daireyi depo olarak kullanıyordu. Kendi evinde atamadığı, göndermeye elinin gitmediği ama hiçbir şekilde kullanmadığı eşyaları oraya yerleştirmişti. Oğlu evden ayrılıp iş bulup başka şehre gittiğinde bu danışanım, evi boşaltıp teslim etmek yerine depo olarak kullanmaya başlamıştı. Bana söylediğine göre ilk başta niyeti bu olmasa da adım adım o evin bir kurtarıcı depo görevi görmeye başladığını hissetmiş ama bir türlü bu gerçeği kabullenmek istememiş. Birlikte çalışmamız sonrasında bunu fark etti ve sadeleşerek hem fiziksel hem de finansal yüklerinden kurtuldu.

Yapılan araştırmalara göre biriktirilen eşyaların saklanması için ek depolama alanlarına ihtiyaç duyulması en yaygın şey ve insanlar bu ihtiyaçlarını ya depo kiralayarak ya da daha büyük bir eve çıkarak karşılıyorlar. Oklahoma State University tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre Amerika’da yılda 38 milyar dolar, kişisel depolama alanları için harcanıyor.
Türkiye’de bu konuda istatistiksel açıdan bu kadar net sayısal bilgiye sahip olmasak da depolama için kiralık konteyner kullanımı veya fazla eşya sebebiyle "eve sığamama" durumundan ötürü daha büyük bir eve taşınma oranı oldukça yaygın.
Bu da demek oluyor ki, kullanmadığımız eşyaları saklamak için cebimizden para çıkıyor. Yani ihtiyaçlarımız için harcayacağımız parayı kullanmadığımız eşyaları depolamak için harcıyoruz. Nasıl? Korkunç bir finansal yük, değil mi?

Ben hep “eşyalar kendi yüklerini beraberlerinde taşırlar” derim. Yani her eşyanın bize bir maliyeti veya daha genel bir tabirle bedeli vardır. Sadece depolama ile ilgili değil aynı zamanda eşyaların bakım ve korunması için de bütçe ayırırız.
Kullanmadığımız eşyaları temiz, bakımlı ve eğer bir gün kullanırsak (öyle bir günün gelme ihtimali çok çok düşük elbette) diye iyi durumda tutmak için onları belli standartlarda muhafaza etmemiz gerekir. Özellikle hassas veya değerli eşyalar için alınan önlemler de ek maliyetler yaratır. İklim kontrollü depoların fiyatı normal depolara göre oldukça fazladır. Ayrıca bazı eşyaların paketlenmesi, sigortalanması ve profesyonel bakımı için de ek ücretler talep edilir.
PARETO İLKESİ
Bu ilkeden daha önce Bana Bi Sade kitabımda bahsetmiştim. Aslında ilk olarak ekonomik alanda ortaya atılan bu dengesizlik kuralı, daha sonra hayatın pek çok farklı alanında geçerlilik kazanmıştır. Buna aynı zamanda 80/20 kuralı da deniyor. Buna göre, hayatımızın yüzden sekseninde, sahip olduğumuz eşyaların yalnızca yüzde yirmisini kullanırız.
Hemen kendi hayatınızdan bir pay biçin bu söyleme. En basitinden gardıroplarınızı açın ve en sık giydiğiniz kıyafetlere bakın. Çoğumuzun gardıropları tıka basa kıyafetlerle dolu olsa bile elimiz çoğunlukla belli başlı kıyafetlere gider ve sıklıkla onları giyeriz.
O zaman geriye kalan yüzde sekseni neden yük ediyoruz?
Daha da önemlisi yük ettiğimiz o yüzden seksenlik kısmın bize alan, enerji ve bütçe olarak maliyeti ne?
Çoğunlukla fazlasına sahip olmayı avantajlı bir durum olarak görüyoruz oysa gereksiz yere ödediğimiz bu bedelleri işin içine katarsak bırakın avantajı gereğinden fazla eşya bize zarar bile veriyor.
Şimdi kendi yaşantınızı düşünün bir…
Son bir yıl içinde satın aldığınız ama hiç kullanmadığınız bir eşyanız var mı?
Fazla eşyaların sizi nasıl etkilediğini hiç ciddi anlamda düşündünüz mü?
DAHA FAZLA YÜK TAŞIMAYI REDDEDİN!
Hayatınızdaki fazlalıkları fark etmek işin ilk adımı ama çoğu zaman bunu fark etsek bile o fazlalıklardan vazgeçemiyoruz. İşte burada asıl nokta, o fazlalıkların size bedelinini fark edebilmek.
Sahi, kullanmadığınız veya çok az kullandığınız şeyler için ne bedeller ödüyorsunuz? Ödediğiniz bedellerden razıysanız ve bu sizde içsel bir huzursuzluk yaratmıyorsa, devam edin. Lakin ödediğiniz bedeller her yönden size ağır gelmeye başladıysa, o zaman o bedelleri ödemekten vazgeçin. Biriktirmeyin. Eşyaların kölesi olmayın ve onlara hizmet etmeyin.
Biriktirme huyundan vazgeçmek ve elinizdeki kullanılmayan eşyaları hayatınızdan çıkartmak için işte size uygulanabilir birkaç öneri:
3/6/12 ay kuralı: Üç aydır hiç kullanmadığınız eşyaları gözünüzün önünden kaldırın ama nerede olduklarını bilin. O eşyaları bir üç ay daha kullanmadıysanız hemen bir poşete koyun ve hali hazırdaki bir depoya (baza altı, bodrum katı vs) kaldırın ve üzerine tarih yazın. Aradan geçen altı ayda yine kullanılmadıysa o poşeti olduğu gibi hayatınızdan çıkartın.
Bağış yapın: Birilerine karşılıksız olarak yardım etmenin duygusal tatminini yaşayın. Araştırmalar yardım etmenin beyinde mutluluk hormonlarının (serotonin, dopamin ve oksitosin) salgılamasını arttırdığını gösteriyor. Bu “yardımseverlik hazzı” olarak da
bilinir. Aynı zamanda birinin hayatına dokunmak sizin yaşamınıza da bir anlam katar.
Satın: Kullanmadığınız bazı eşyaları da değerlendirmek ve onları paraya çevirmek
isteyebilirsiniz. Böylece o eşyayı bırakmak size daha kolay gelebilir. Bu noktada, ikinci el satış platformları, eşyalarınıza ikinci bir şans vermek ve israfı önlemek için harika bir yoldur aslında. Hepimizin hayatında, ikinci bir şansı hak eden eşyalar vardır büyük ihtimalle. LetGo, Dolap, Gardrops, GittiGidiyor, Sahibinden gibi platformlarda ikinci el eşya satışı yapabilirsiniz.
Özetle şunu hep hatırlamakta fayda var; fazlalıklar yalnızca yaşam alanlarımızı değil zihnimizi ve bütçemizi de yorar, tüketir. Kullanmadığınız her eşya sizi hem fiziksel hem de duygusal olarak olarak taşıması zor bir yükle baş başa bırakır.
Artık harekete geçin. Kullanmadığınız eşyalarınıza yeni bir hayat verin ve ardından yaşayacağınız hafifliğin tadını çıkartın.
Referanslar:
Comments