top of page

Sende çoksa başkasında yok!

Güncelleme tarihi: 2 May

Gerçek Sadelik: Başkalarını da Gözetmektir

 

Birkaç gün önce arabayla kırmızı ışıkta durduğum sırada, yaşının 10-11 aralığında olduğunu tahmin ettiğim küçük bir çocuk yanaştı yanıma ve ellerinde tuttuğu papatya demetlerinden birini uzattı bana. Normalde asla bu tarz zamanlarda bir şeyler satın almam ama o an bir şey oldu, çocuğun gülen gözlerinde gördüğüm çaresizliğe karşı dimdik duruşu, içimde bir şeylere dokundu, saniyeler içinde camı açıp papatya demetini aldım. Sonra yeşil ışık yandı ve ben oradan ve o çocuktan uzaklaştım. Lakin olay mahalinden uzaklaşmam, bu olayın yüzüme vurduğu gerçeklikle daha da yakınlaşmama sebep oldu: Sosyal adaletsizlik!


papatya satan çocuk

Bana kalırsa bir ülkede sokaklarda çalışan çocuk sayısı, o ülkedeki sosyal adaletsizliği gösteren en net durum. Ayna gibi yani… O gün bana papatya satan o küçük çocuğa üzülerek girdim yatağa ve hayatın nasıl bir eşitsizlik içinde aktığını düşündüm. Bir yanda daha fazlası için yarışan, daha çok tüketmek için çırpınan insanlar; diğer yanda hayatının en savunmasız, en dışa bağımlı döneminde yaşamın ağır yükünü omuzlarına almış çocuklar var. Terazi burada şaşıyor işte: Sende çoksa başkasında yok.

 

İç sesimle uzun uzun konuştuk. Gerçek adalet, yalnızca kendimize iyi bir hayat kurduğumuzda değil, başkalarının da insanca yaşamasını önemsediğimizde kendini gösteriyordu. Kafamdaki tüm yollar yine aynı yere çıktı; yaşamda sadeleşmeye. Dünyanın sadece kendi etrafında dönmediğini anlaması için, insanın, gözünü kapatan tüm o fazlalıklardan arınması şart.

 

Yaşamda sadeleşmek çoğu zaman yalnızca kendi iç dünyamıza dönmek, hayatımızı gereksiz eşyalardan ve fazlalıklardan arınmak olarak düşünülüyor. Evet, bunlar da var ama sadece bunlar yok! Sadeleşmenin özü, sadece kendimize dönmekten ibaret değil. Gerçek sadeleşme, başkalarını da gözeten, dünyanın yükünü paylaşan bir bilinci de beraberinde getirir.

 

Hayatın koşturmacasında görmeden yanlarından geçip gittiğimiz o çocuklar…

Sokakta çalışan, oyun oynaması gerekirken çalışmak zorunda kalan küçük eller…

Bunlar da hayatın bize gösterdiği ama çoğu zaman görmezden geldiğimiz gerçeklerden biri.

 

Sahi, neden fark etmiyoruz çevremizde olup bitenleri bir fikriniz var mı? Muhtemelen, hayatı sadece kendi küçük çevremizden ibaret olarak düşünüyoruz çoğunlukla.

 

Sadeleşmek, aynı zamanda görmeyi öğrenmektir.

Yavaşlamayı, etrafımızdaki gerçek hayatları fark etmeyi ve başka hayatlara kulak vermeyi de kapsar. Benim savunup dönüşüm aracı olarak gördüğüm yaşamda sadeleşme işte bu noktada duruyor.

 

İhtiyaç fazlası tüketim, kaynakların eşitsiz dağılımı, sosyal adaletsizlik…

Bunların hepsi, sadece kişisel değil, toplumsal bir sorumluluk duygusuyla bakılması gereken meseleler özünde. Hayatı sadece kendi iyi olma halimiz için yaşamak ve iyi bir yaşamı sadece kişisel gelişimden ibaret görmek gözümüzü de bilincimizi de kör eder.

 

Ünlü filozof John Rawls, adaleti toplumun temel erdemi olarak tanımlar ve şöyle der:

 

“Adil bir toplumda, eşit yurttaşlığın özgürlükleri yerleşik kabul edilir; adaletin güvence altına aldığı haklar, siyasi pazarlığa veya sosyal çıkarlar hesabına tabi değildir.” (John Rawls, A Theory of Justice)

 

Tam da bu bakış açısıyla düşündüğümüzde sokakta çalışan çocukların hangi temel haklarının gerçekten güvence altında olduğunu sorgulamamak mümkün değil. Adalet yalnızca yasalarla değil, toplumsal vicdanla da korunur. İşte ben işin bu kısmındayım yaşamda sadeleşme derken. Sadeleşme bizi daha hayatın kendisine karşı daha duyarlı insanlar haline getirir. Bu ise sadece kendi hayatımıza bir katkı sunmaz, aynı zamanda gözümüzü, kalbimizi ve bilincimizi de açık tutar.

 

Bir çocuğun sokakta çalışmak zorunda kalmadığı bir dünya için yaşadığımız çevrede daha duyarlı, daha sorumlu olmamız gerekmez mi? Her küçük adım – bir farkındalık, bir destek, bir itiraz – daha adil bir yaşamın inşasına katkı sunar. Gerçek sadeleşme, başkalarının hayatını da gözeten bir bilinçle mümkün ancak.

 

Daha az tükettiğimizde, daha çok paylaşabileceğimiz alanlar açılır.

 

Görmek ve Yavaşlamak

Bazen o kadar koşturmaktan başınızı kaldırıp çevrenize bakamadığınız anlar yaşamıyor musunuz hiç? Ben de yaşıyorum. Hala… Tabii ki bu kaçınılmaz ancak sade bir yaşamın içinde bu durumları çabuk fark edip kendinize geliyorsunuz.


tahta sandalye

Yukarıda toplum vicdanından bahsettim. Toplumu bireyler oluşturduğuna göre önce birey olarak kendi vicdanımıza bir bakmak gerekir. Vicdanı canlı tutmak lafını çok severim. Nasıl olur vicdanı canlı tutmak? Gözümüzü kaçırdığımız gerçekleri cesaretle görebildiğimizde olur. Kalbimizin hızını biraz olsun yavaşlattığımızda olur. Karşımızdakinin de acısını duyabildiğimizde olur. Bunları yapmadığımızda o vicdan körelir işte. Sadeleşme yolunda ilerlerken bu duyarlılık, sadece kişisel gelişim değil, toplumsal bir uyanış da getirir.

 

Sorumlu ve Duyarlı Bir Yaşam

Şunu da eklemek istiyorum ki, sadeleşmek, yalnızca kişisel özgürlüğümüz için değil; yaşadığımız dünyanın, bu dünyada bizimle birlikte yaşayan diğer tüm canlıların da iyiliği için bir seçimdir aslında.

Ünlü Güney Afrikalı lider Nelson Mandela’nın şu sözleri tam da bunu anlatır:

 

“Özgür olmak sadece zincirlerinden kurtulmak değildir, başkalarının özgürlüğüne saygı ve onların özgürlüğünü artırmaya bağlı bir yaşam sürmektir.”

(Nelson Mandela)

 

Gerçek sadeleşme, bu bağlılığı da içerir: Yalnızca kendimiz için değil, başkaları için de daha az tüketmek, daha çok görmek ve daha çok hissetmek.

 

Sadelik, Vicdanı Canlı Tutmaktır

Sade yaşam, her şeyin ötesinde en insani duyguyu, vicdanı kaybetmeden yaşamak demektir.

Vicdanı korumak, sadeleşmenin en derin boyutlarından biri bana kalırsa. Mevzu derin, başka yazılarda veya belki yeni bir kitabımda, bu konuları daha derinlemesine irdelemeyi istiyorum.

 

Sadeleşmek yalnızca nasıl yaşadığımıza değil, nasıl tükettiğimize, çevremize nasıl baktığımıza, nasıl sustuğumuza ya da konuştuğumuza da bakmak aslında. Yani mesele sadece üç beş eşyayı evden göndermek veya kredi kartı borcunu azaltmaya çalışmak değil, yaşamın içindeki adaletsizliği fark etmek, sorumluluk almak ve daha duyarlı bir insan olmaya doğru yol almak.

 

Ve belki de asıl sadeleşme, başkalarının yükünü hafifletmeyi görev bilerek yaşamaktır.

Comments


bottom of page