top of page

Sade Yaşam Nedir? Tüketim Çağında Nasıl Mümkün Olur?

Karmaşada Kaybolmadan Yaşamak

Ne zaman vazgeçti ortancalar teneke kutularını mesken edinmekten?

O uzak kentlerdeki karmaşada her şeye karşı tomurcuklanan yaşam sevinçlerine yer kalmadı mı?

Gökdelenlerin gölgesinde başını kaldıramıyor mu kır çiçekleri?

O kentlerin koşuşturmasında vaz mı geçildi nergisin kokusundan?

Basit yaşamak zorlaştı…


Yazarını kesin olarak belirtemediğim ancak Yıldız Kenter’in sesinden duyduğumuz bu şiir; modern hayatın karmaşası içerisinde sade yaşamın güzelliklerinin unutulduğuna değiniyor. Gerçekten de öyle mi? Küçük şeylerle yetinmek unutuldu mu? Yoksa küçük detaylar görünmez mi oldular hayatlarımızda?

Şehir hayatı vs Doğa

Aceleci  Zaman

Zamanın bile acele ettiği bu çağda, hayatımızın ritmini elimizde tutmak giderek zorlaşıyor. Günümüzün popüler medyasında “akışta kalmak, akışta olmak” gibi kavramlarla çevremizde hızını kesmeden koşturan insan kalabalığı içerisinde buluyoruz kendimizi. Hatta buna uyum sağlayarak akışta olmak için hayatın bize sunduğu şeyleri alıp kabul ediyor ve hayatın bizi götürdüğü yolculukta var olmaya çalışıyoruz.

Adına da hayat telaşı dediğimiz bu yaşam koşturmacasında hepimiz tüketerek yaşıyoruz.


“Tüketmek”den vazgeçemiyoruz. Bulunduğumuz bu çağ dışında tüketim alışkanlıklarımızın bu kadar çoğaldığı, tüketmenin bu kadar göze battığı bir dönem olmamıştır herhalde. Sahip olduklarımızla yetinmeyi değil, daha fazlasına ulaşmayı hedefleyen bir dünyada yaşıyoruz artık. Sadece alışveriş değil kastettiğim. Eğlencelerimizde bile “daha güzel eğleneceğiz” arayışında oluyoruz.

Peki bu aşırı tüketimlerimizi ve daha fazlasına ulaşma isteğimizi, kendi ihtiyaçlarımız için mi yoksa sorgulamadan benimsediğimiz kabullerimiz için mi yapıyoruz?


Neden? Neden? Neden?

Bizleri aşırı tüketmeye yönelten sebeplerin başında, ilk aklıma gelen günümüz modern dünyasının koşullarında “kabul” kavramı oluyor.


Kabul(lendik)lerimiz “Kabul görme uğruna üzerimize giydiğimiz hayatlar, aslında bize hiç olmamış kıyafetlerdi.”


elinde çiçek tutan insan

Bulunduğumuz tüketim çağında kabul görme ihtiyacı, çevresel faktörlerin üzerimizdeki yansımalarından kaynaklanıyor olabilir. Tüketmek ve daha iyisine ulaşmak üzerine sergilediğimiz davranışlarımızı tetikleyen faktörler, bizde dürtüselliğe neden oluyor. Örneğin; çevremizde sıklıkla alışveriş yapan biri varsa, bizde onun davranışlarından etkilenerek belki sadece meraktan belki de aynı duyguyu yaşama dürtüsüyle alışveriş yaparız. Aslında hepsi kabul görme ihtiyacımızın farklı yansımalarıdır. Kabullerimiz düşünülmüş bir seçim olmaktan çıkıp, sorgulamadan içselleştirilmiş bir duruma dönüşüyorsa; davranışlarımızın merkezine kendi ihtiyaç ve isteklerimiz yerine kabul görme arzumuz yer almış olabilir.


Günümüzde popüler kültürün en güçlü temsilcilerinden olan “influencer” lar bize bunu her gün yeniden hatırlatmıyor mu? Onların yaşam tarzlarını, tüketim alışkanlıklarını izliyor; hiç ihtiyacımız yokken anlatılan ürünü alıyor ya da bahsedilen tatile gidiyor buluyoruz kendimizi. Tatillerimizde bile aynı yerlerdeyiz.


Giderek birbirimize benziyoruz.

Ve artık çevremizi; yalnızca etrafımızda olan insanlar değil; izlediğimiz videolar, takip ettiğimiz hesaplar ile teknolojiyle dört bir yandan kuşatıldığımız, tüketime ve kabule dayalı yaşam tarzımız oluşturuyor. Bu çevrenin yanlış ya da gereksiz olduğunu iddia etmiyorum tabi ki, ancak farkındalık kazanmak adına biraz da kendi ihtiyaçlarımıza odaklanmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Tüketim alışkanlıklarının dayattığı yaşamdan sıyrılmak için farkındalık şart.


Basit Yaşamı Fark Edebilmek 

"Başka türlüsü mümkün mü acaba?" diyerek başladığım bu yolculukta; gereksiz olanı çıkarınca,  kalan şeylerin “yaşam” olduğunu fark etmek, basit görünen şeylerin anlamını fark ettiriyor. Öncelikle; neyi isteyip neyi istemediğimizi bilmek, bize sunulanlara yönelmeden önce kendi parametrelerimizi oluşturmak ve hayatımızdaki fazlalıklardan arınmak gerekiyor.


Günümüzde “az ile yetinmek”  mottosuyla özetlenen “sade yaşam” anlayışı, belki de bir çıkış noktası olabilir. Temelinde, ihtiyaç duyulana sahip olmak yatan bu akım; günümüz modern yaşam koşturmacası içerisinde, bulunduğumuz hayata anlam katacak bir fayda sağlayabilir. Sadece tüketim üzerine değil, daha geniş boyutta  ele alınması gereken bu yaklaşıma biraz değinmek istiyorum


Felsefede basit yaşam

Aslında 196-70’lerde Minimalizm olarak adını duyuran bu akım felsefi olarak çok eskiye dayanmaktadır. Yunan filozofu Epikür, insan isteklerini üçe ayırarak gerçek mutluluğu “az ile yetinmek” ve “sade yaşam” vurgusuyla açıklamıştır. Alman düşünür Hegel ise “Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır.” şeklinde tanımıyla sade bir yaşama vurgu yapmaktadır.


Ekonomide basit yaşam

Ekonomi temelde kıt kaynaklar ile sınırsız insan ihtiyaçlarının karşılanmasını esas alır ve tercihlerimizde en iyi kararları nasıl verdiğimizi inceler. Her tercih, başka bir şeyden vazgeçmek anlamına gelir ve bu noktada “fırsat maliyeti” vazgeçilen en değerli alternatifin maliyetidir. Bize anlatılan ürünler, dayatılan yaşam tarzı, gösteriş, belki de kendi istek ve ihtiyaçlarımızdan, kendi zevklerimizden vazgeçmeyi içeriyor olabilir. Bu nedenle basit yaşam perspektifinde fırsat maliyeti, fazlalıklardan arınmak anlamına gelir.



beyaz duvar saksı çiçek

Basit Yaşam Kırılımları

Fiziksel Sadeleşme; Az eşya, çok alan

Tüketimde Sadeleşme; Gerçek ihtiyaçlarına göre tüketim

Zamanda Sadeleşme: Yaşamın ritmi yerine kendi rutinini oluşturma


Fiziksel alandaki fazlalıkları azaltmak, zihinsel yüklerimizi de hafifletir. Tüketimi bilinçle sınırlamak, gerçek ihtiyaçlarımızı fark ettirir. Zamanı kendi rutinimize göre yaşamak ise bizi koşuşturmacaların arasından sıyırıp, kendi değerlerimizden beslenen bir yaşam tarzına taşır.


Bu kırılımlar birbirinden ayrı gibi görünse de, aslında hepsi tek bir amaca hizmet eder: Hayatı sadeleştirerek kolaylaştırmak ve anlamı çoğaltmak. Yaşamı sadeleştirdikçe, karmaşanın içindeki gerçek ihtiyaçları ve hayatın içerisinde saklanan güzellikleri daha net görmeye başlıyoruz. 


Sonuçta...

Basit Yaşam bir yoksunluk hali değil bir farkındalık halidir.

Farkındalıkla tüketmeniz dileklerimle…

Comments


bottom of page