top of page
Yazarın fotoğrafıSelen Baranoğlu

Duygusal Dayanıklılık

Güncelleme tarihi: 6 gün önce

Yaşadığınız stresli bir olaydan sonra kendinizi nasıl toparlıyorsunuz?

Sahilde üst üste dengede duran taşlar

Duygusal dayanıklılık, sizin bu konuda nasıl olduğunuzu gösteren bir yaşam becerisi özünde. Hayat, "her şey dahil" bir paket olarak geliyor hepimize. Bu paketteki güzellikleri, unutulmaz anları ve keyifli tecrübeleri alıp hayalkırıklığı yaşatan zorlu süreçleri, kalp kırıklıklarını veya büyük kayıpları maalesef paketin dışında tutamıyoruz. Hayatta hiçbir şeyden muaf değiliz.


Madem iyisiyle kötüsüyle hayat denen serüvenin içinden geçerek yaşayacağız kaçınılmaz olarak, o zaman bu hayatın içinde kaybolmadan en iyi şekilde yaşamanın, üretmenin, fayda sağlamanın (kendimize ve çevremize) yolunu bulmak önemli bir mesele. İşte duygusal dayanıklılık burada bize can simidi oluyor.


Can simidi dediysem, kendimizi bırakalım sulara hiçbir şey yapmadan ve sadece ona yaslanalım demek istemiyorum. Bu, öyle bir can simidi değil zaten. Daha çok, yaşadığımız zorluklardan nasıl daha güçlenerek, kendimizi dönüştürerek, daha sağlam bir şekilde çıkabiliriz konusunda bize yardımcı olacak bir can simidi.


Kurumsal eğitimlerde oldukça talep gören bir konu bu. Benim hayatımda da, son zamanlarda içinde bulunduğum bazı AB Projeleri de dahil olmak üzere pek çok kurumsal konuşmalarda ön plana çıkmaya başladı bu konu. Tabii ben lafı uzatmayı, dolandırmayı, bulandırmayı hiç sevmediğim için yine meselenin özüne odaklanıp anlatmaya çalışıyorum mevzuyu.


Duygusal dayanıklılık, bireysel yaşantımızda da bize çok yardımcı olacak bir beceri aslında. İlk etapta size duygusal dayanıklılıkta ilerleyebilmenin temellerini sıralamak istiyorum:


  1. Öz saygı

  2. Öz kontrol

  3. İyi ilişkiler

  4. Duygusal Esneklik

  5. Öz farkındalık

  6. Öğrenen zihinde olmak

  7. İyimserlik

  8. Maneviyat


Bu maddelerin açıklamalarına geçmeden önce, bir müddet bunlar hakkında düşünmek, belki beyin fırtınası yapmak iyi olacaktır.

Bu maddeleri okuduğunuzda ilk olarak aklınıza gelen üç kelimeyi bir kağıda not edin. Sonra da açıklamaları okuyun. Bakalım fikirlerinizle ne kadar uyumlular?


ÖZ SAYGI

Öz saygının temeli, kendimize olan sevgimizin ve inancımızın yüksek olmasıdır. Koçluk eğitimi aldığım sırada edindiğim tanımlardan biri de şuydu: Bireyin kendi değerini tanıma, anlama ve bu değerin varlığını kabul ederek kendini onurlandırma becerisi. Yani bundan ne anlaşılıyor? Kişinin kendiyle barışık olması, kendini olduğu haliyle kabul edebilmesi ve kendi değerlerine, görüşlerine saygı göstermesi anlamına geliyor.


Öz saygınız yüksek olduğunda, dış etmenlerin olumsuzluklarına karşı bir kalkan oluşturmuş olursunuz. Başkalarının yaptıkları veya söylediklerine göre değil kendi içsel ihtiyaç ve değerlerinize göre yaşamaya başlarsınız.


Öz saygıya örnek verecek olursam, kendi alanını korumak ve gerektiğinde rahatlıkla "hayır" diyebilmek. Bunun anlamı kendi sınırlarımı kendim belirlerim demektir bir yerde. Bu da insanın kendine verdiği değerin en net göstergesidir.


ÖZ KONTROL

Öz kontrol, kişinin kendi dürtülerini kontrol edebilme becerisidir özünde. Hepimiz duygulara, dürtülere ve arzulara sahibiz. Bu duygu, dürtü ve arzular hayatımızın belli zamanlarında farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bu çok normal. Buradaki asıl mesele şu: Duygu, dürtü ve arzularımızı biz mi kontrol ediyoruz? Yoksa onlar mı bizi kontrol ediyor?


Öz kontrol, gerektiği yerde irade gücü gösterebilme becerisidir aynı zamanda ve bu, hayatta karşılaştığımız pek çok olumsuzlukla baş etme konusunda en elzem becerilerden biridir. Geminin kaptanı olduğumuzda, esen her rüzgarla veya çıkan her fırtınayla oradan oraya sürüklenmeyiz. Evet, öz kontrolümüz yüksek olduğunda da istemediğimiz durumları yaşayabiliriz fakat o durumlara takılıp kalmaz, yola devam etme iradesini gösteririz.


Örneğin, kilo vermek istiyorsunuz yıllardır ama bir türlü beceremiyorsunuz. Bu durum öz kontrolünüzün düşük olduğu anlamına gelir (arkada yatan başka bir sağlık sorunu yoksa) ve zaman içinde sizin kendinize olan saygınız da azalmaya başlar. Öte yandan hedefinize odaklanıp gerekli iradeyi gösterebilmek, disiplinli bir şekilde ilerlemek öz kontrol sahibi olduğunuzun göstergesidir.


İYİ İLİŞKİLER

İlişki, çevremizle olan etkileşimimizi tanımlar. Çevre sözcüğünü açalım. İçine iş arkadaşlarımız, komşularımız, partnerimiz, ailemiz, eşimiz, çocuklarımız, akraba ve arkadaşlarımızı koyabiliriz. İyi ilişkiler çevremizle olan sağlıklı iletişim ve etkileşimi tanımlar.


Bizi olduğumuz halimizle kabul eden, gerçekten dinleyen kişilerle güvene ve saygıya dayalı ilişkiler sürdürmek bize hayatın zorluklarına göğüs germe konusunda oldukça yardımcı olur. Sağlıklı ilişkiler aynı zamanda toksik ilişkilerden uzak durmayı da kapsar. Sınırlandırılması gereken, mesafe koyulması gerek ilişkileri yönetebilmek de önemli bir beceridir bu başlık altında.


DUYGUSAL ESNEKLİK

Duygusal esneklik, yeni durumlara kolaylıkla adapte olabilme becerisidir. Bunun temelinde de kabullenme yatar. Yani başımıza gelen bir durumu, olduğu haliyle kabul edebilmek, içinden geçtiğimiz duyguları yönetebilmek ve her şeyin bir gün geçeceği gerçeğiyle barışık olmaktır duygusal esneklik.


Duygusal olarak esnek olduğumuzda, kendimizi olumsuzluklara kolaylıkla adapte etmekle kalmaz aynı zamanda bizi bu tür durumlarla karşı karşıya getirecek davranışlardan kaçınmak için de derin bir iç görü geliştiririz.


Örneğin, hiç beklemediğimiz bir anda sonlanan ilişkimiz canımızı çok yaktığında bu acıyı kabullenip, onun içinden geçip ve bir gün onun biteceği gerçeğiyle yola devam edebilmek duygusal esneklik göstergesidir.


ÖZ FARKINDALIK

Öz farkındalık, kişinin kendisini diğerlerinden ayırarak bir birey olarak görebilme becerisidir. Hepimiz belli toplulukların, toplumların üyesiyiz ama aynı zamanda hepimiz kendine özgü özellikleriyle ayrı birer bireyiz de. Öz farkındalık, kendimizi bir birey olarak kabul edip değerlerimizin, güçlü ve gelişmeye açık yönlerimizin farkında olmamızı tanımlar.


Bireyin öz farkındalığı ne kadar yüksekse, kendini olumlu yönde dönüştürme olasılığı da o kadar yüksektir çünkü bu insanlar duygu ve düşüncelerinin kendilerini nereye sürüklediğini kolaylıkla anlayabilir ve duruma gerektiği şekilde müdahale edebilirler.


Öz farkındalığa ben, kendi içine gözlerini açmak diyorum. Başkalarının sana yüklediği etiketlerden, tanımlardan sıyrılıp özünde ne olduğunu görebilmek. Bu gerçekten de büyük bir güç.


ÖĞRENEN ZİHİNDE OLMAK

Bir ICF Koç olmak için eğitim aldığım sırada öğrendiğim ve sonrasında hemen hemen her eğitimimde, konuşmamda değindiğim bir başlık. Öğrenen zihin yapısında olmak, açık biz zihinle, yargılamadan, nesnel olarak olayları görebilme ve yorumlayabilme becerisidir özünde.


Öğrenen zihinde olan insanlar yaptıkları hataları, karşılaştıkları zorlukları veya talihsizlikleri bir "öğrenme aracı" olarak görürler. Bazı Yaralar Yararlıdır kitabımda da bahsettiğim bu zihin yapısı sayesinde gerçekten de aldığımız yaralarla barışıp, onlardan bir şeyler öğrenip yolumuza devam edebiliriz.


Örneğin, bir iş görüşmesinde başarısız oldunuz. Yargılayan zihin hemen bunun için görüşmeyi yapanları, şirketi, trafiği, hayatındaki zorlukları bahane gösterip kendini haklı ve mağdur yapar. Öğrenen zihin yapısındaki kişi ise nerelerde "hata" yapmış olabileceğine odaklanır ve kendini o alanlarda geliştirmeye başlar.


İYİMSERLİK

Buradaki iyimserlik kavramı, iyi şeylerin olacağına dair inancını ve umudunu korumak anlamı taşır. İyimserlik, gerçeğe gözlerini kapatmak değil gerçeği fark edip geleceği inşa edebilme yolunda umudunu diri tutma becerisidir.


Günümüzde gerçeklere gözlerini kapatmakla eş tutulsa da, iyimserlik özünde elde olanın artı yönlerine odaklanmayı seçmek ve bu sayede umudunu koruyabilmektir. Başımıza gelen pek çok olumsuz durumun içinden çıkabilmek iyimserlik becerisi ile birebir alakalıdır.


Örneğin, iyimser kişiler geleceğin daha iyi olacağına dair inanç ve umutlarını korudukları için olumsuz olana takılıp kalmazlar. Dolaysıyla yaşantılarına da dram sokmazlar.


MANEVİYAT

Maneviyat kelimesinin sözlük anlamı "maddi olmayan, içsel olan, kişinin iç dünyasıyla ilgili olan şeyler." Yüksek maneviyat, ruh sağlığının bir parçası olarak kabul ediliyor artık. Maneviyat illa ki bir dinle, ritüelle alakalı olmak zorunda değil. Daha çok evrenin kapsayıcılığı ve adaleti üzerine inanç geliştirmekle alakalı.


Araştırmalara göre herhangi bir yüksek değer ve güce sığınabilenler duygusal olarak daha çok dayanıklılık gösterebiliyor. Yani inanç duygusu ruh sağlığına olumlu etki yapıyor. Kişi önlemini aldıktan sonra teslimiyet duygusu önemli.


Mesela bir yere gitmek için uçağa bindiniz, kaptana güvenmek zorundasınız, aksi halde kaptana güvenmiyorsanız uyuyamazsınız, rahat edemezsiniz, yolculuk burnunuzdan gelir. Benzer şekilde hayatta da insan, içinde yaşadığı sisteme güven hissettiği zaman kendini rahatlatabiliyor.

Comentários


bottom of page